إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ Şüphesiz inkâr edenler

أَيْ: إِنَّ الَّذِينَ جَحَدُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَذَّبُوا رِسَالَةَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ Yani, Allah’ın ayetlerini inkâr eden ve Muhammed’in (s.a.v) peygamberliğini yalanlayanlar.

سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ Onlar için birdir

أَيْ: يَتَسَاوَى عِنْدَهُمْ Yani, onlar için fark etmez.

أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ Sen onları uyarsan da uyarmasan da.

أَيْ: سَوَاءٌ أَحَذَّرْتَهُمْ يَا مُحَمَّدُ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ وَخَوَّفْتَهُمْ مِنْهُ أَمْ لَمْ تُحَذِّرْهُمْ Yani, ey Muhammed! Onları Allah’ın azabıyla korkutsan da korkutmasan da onlar için fark etmez.

لَا يُؤْمِنُونَ İman etmezler.

أَيْ: لَا يُصَدِّقُونَ بِمَا جِئْتَهُمْ بِهِ Yani, senin onlara getirdiğin hakikate inanmazlar.

فَلَا تَطْمَعْ فِي إِيمَانِهِمْ O halde onların iman etmelerini umma.

وَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ Onlar için kendini üzme.

وَفِي هَذَا تَسْلِيَةٌ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ تَكْذِيبِ قَوْمِهِ Bu, Peygamber’e (s.a.v) kavminin onu yalanlamasından dolayı teselli vermektedir.

ثُمَّ بَيَّنَ تَعَالَى العِلَّةَ فِي سَبَبِ عَدَمِ الْإِيمَانِ Sonra yüce Allah, onların iman etmemelerinin sebebini açıkladı.

فَقَالَ: {خَتَمَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ} Buyurdu ki: “Allah, onların kalplerini mühürlemiştir.”

أَيْ: طَبَعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَلَا يَدْخُلُ فِيهَا نُورٌ، وَلَا يُشْرِقُ فِيهَا إِيمَانٌ Yani, onların kalplerine mühür vurdu, artık içine ne nur girer ne de iman parlar.

قَالَ المُفَسِّرُونَ: الخَتْمُ التَّغْطِيَةُ وَالطَّبْعُ Müfessirler dediler ki: “Mühürleme, örtme ve damgalama demektir.”

وَذَلِكَ أَنَّ القُلُوبَ إِذَا كَثُرَتْ عَلَيْهَا الذُّنُوبُ طُمِسَ نُورُ البَصِيرَةِ فِيهَا Kalpler günahlarla dolduğunda, içindeki basiret nuru söner.

فَلَا يَكُونُ لِلْإِيمَانِ إِلَيْهَا مَسْلَكٌ Artık imanın ona ulaşması için bir yol kalmaz.

وَلَا لِلْكُفْرِ عَنْهَا مَخْلَصٌ Küfür de ondan çıkamaz.

كَمَا قَالَ تَعَالَى: {بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ} Allah Teâlâ’nın şu ayetinde buyurduğu gibi: “Bilakis Allah, onların küfürleri sebebiyle kalplerini mühürlemiştir.” (Nisa: 155)

وَعَلَى سَمْعِهِمْ وَعَلَى أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ Onların kulakları ve gözleri de örtülüdür.

أَيْ: وَعَلَى أَسْمَاعِهِمْ وَعَلَى أَبْصَارِهِمْ غِطَاءٌ Yani, kulaklarında ve gözlerinde bir perde vardır.

فَلَا يُبْصِرُونَ هُدًى، وَلَا يَسْمَعُونَ وَلَا يَفْقَهُونَ وَلَا يَعْقِلُونَ Artık hidayeti göremez, işitemez, anlayamaz ve akledemeyecek hale gelirler.

وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ Onlar için büyük bir azap vardır.

أَيْ: وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ لَا يَنْقَطِعُ Yani, onların ahirette kesilmeyen şiddetli bir azabı olacaktır.